Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya Kıvanç'ın karnını okşayan şanslı kadın kim?

        Dizi izleme alışkanlığım yok.

        Çünkü bizim işi yapanların eve hangi gün, saat kaçta gidebileceği pek belli olmuyor.

        Öyküsü sürekli olan, yani mevzuu bir bölümde başlayıp o bölümde bitmeyen diziler beni pek çekmiyor.

        Bu yüzden de Kuzey Güney adlı dizinin de ilk bölümünü izlemedim.

        Fakat anladığım kadarıyla benden başka hemen herkes izlemiş.

        Dün bizim yazı işleri toplantısının önemli konularından biri de bu diziyle ilgili konuşmalardı.

        Hemen herkes beğenmiş.

        Ama beğenilerin büyük bölümü Kıvanç Tatlıtuğ üzerine.

        6 ay spor yaparak vücudunu geliştirmiş ve boksöre benzemiş olması epey bir konuşuldu. İşine verdiği önemden söz edildi. İyi bir oyuncu olma yolunda hızla ilerlediğine değinildi.

        Hatta Kıvanç Tatlıtuğ’u “Kızgın Boğa” filmi için 40 kilo alan Robert de Niro ile karşılaştıranlar bile oldu.

        Aslında Kıvanç Tatlıtuğ sadece dün değil, bir süredir bizim yazı işlerinin, özellikle de yazı işlerimizdeki kadınların “sohbet konusu”.

        O yüzden bugün biraz dedikodu yapacağım ve yazı işlerimizin “mahremine” gireceğim.

        Bir süre önce Kıvanç Tatlıtuğ’un Kuzey Güney dizisinin çekimlerinden ilk fotoğraflar geldi.

        Tatlıtuğ bu rol için vücut çalışmıştı. 6 ay düzenli spor sonucunda kolları kalınlaşmış, daha da zoru olanı, karnında da “six packs” dediğimiz baklavalardan oluşmuştu.

        Haber buydu. Ve yazı işlerindeki kadınlar bu fotoğrafın 1. sayfada kullanılması gerektiği konusunda hayli ısrarcıydılar.

        Ben ise tipik bir Türk erkeği olarak hemen “derin analizimi” yaptım.

        “6 ayda böyle bir şey olmaz. Biz de spor yaptık kardeşim. Biliriz bu işleri. Bunlar photoshop’la yapılmış” dedim.

        İtirazlar üzerine bir de örnek verdim, “Truva filminde de Brad Pitt’in adaleleri bilgisayar marifetiyle güzelleştirilmişti” diyerek.

        Ve o anda “müthiş bir sırra” vakıf olduk.

        Dilimiz tutuldu desem yeridir.

        Masanın ucunda, sessiz sedasız oturan Rahşan Gülşan, “Hayır Fatih Bey, yanılıyorsunuz. Onlar gerçek” dedi.

        Donakaldık.

        “Nereden biliyorsun. Gördün mü?” diye çıkıştım.

        Rahşan, “Daha fazlasını yaptım” deyiverdi.

        Ve haliyle geyik başladı.

        Sonunda Rahşan konuya nasıl vâkıf olduğunu anlatmak zorunda kaldı.

        Rahşan, Ali Taran’ın meşhur düğününde Kıvanç Tatlıtuğ ile karşılaşmış.

        Kıvanç da yeni rolü için nasıl çalıştığını, nasıl spor yaptığını anlatmış.

        Sonra da karnını açıp Rahşan’a göstermiş.

        Rahşan da dayanamayıp sormuş, “Dokunabilir miyim?” diye.

        Kıvanç Tatlıtuğ, “Dokunabilirsin tabii” demiş.

        Rahşan da dokunmuş.

        Nasıl bir his olduğunu artık Rahşan yazar herhalde.

        Ama benim bildiğim Rahşan Gülşan bu hareketle kariyerine büyük zarar verdi.

        Artık kadınların en sevdiği yazar değil, nefret ettiği yazar olacak.

        Bunu Ayşe’nin bakışlarında gördüm.

        Kulüpler temiz bir lig istemiyor

        KULÜPLER Birliği, Bakan Suat Kılıç’ı ziyaret etti ve talebini iletti.

        “Küme düşme olmasın. Yönetmelik ve yasa değişsin.”

        Süper hareket.

        Bu, şu demek: “Şikeyi bu kadar da sert cezalandırmayın. Hepimiz yapıyoruz.”

        FIFA, UEFA, dünya “anlaşmalı maçları” en ağır şekilde cezalandırır, sıfır toleransa doğru giderken bizim kulüplerin haline bakın.

        Hani deseler ki, “Kanunun yürürlüğünü erteleyin. Bir seferlik af gibi bir durum olsun” anlarım. “Hazırlıksız yakalandık. Hepimiz yaptık. Bir defaya mahsus affedin” deseler belki “hak veririm” ama öyle değil.

        Bunlar “Yasa ve yönetmelik değişsin” diyerek bundan böyle şikenin önünün yeniden açılmasını istiyorlar.

        Allah aşkına böyle bir şey olabilir mi?

        Normal bir ülkede tabii ki olmaz, ama Türkiye’de olur.

        Böyle “utanç verici” bir talep bakana bir tek bizim ülkemizde iletilebilir.

        Doğrusunu isterseniz beni hiç ama hiç şaşırtmadılar.

        Çünkü bizim ligimiz “pis” bir lig.

        Daha doğrusu liglerimiz pis. Çok iyi biliyorum ki, teşvik primi sistemi artık “kurumsallaşmış”.

        Pek çok kulüp “açık açık” teşvik primi talebinde bulunuyor. Bazı kulüpler utanmasalar bütçelerine “teşvik primi geliri” diye yazacaklar.

        Tabii bazıları da “teşvik primi gideri” diyecekler.

        Yine çok iyi biliyorum ki, pek çok kulüp sezon sonlarında futbolculara olan borçlarını gelen teşvik primleriyle ödüyorlar.

        Varsa delikanlı antrenörler çıksın anlatsınlar, bu yönde yönetimlerden gelen talepleri.

        Sezon sonunda pek çok kulüp, “Şampiyonluğa giden takımlardan biriyle maçımız olsa da teşvik primi kapsak” diye dua ediyor.

        Futbol camiasından bir kişi çıksın da “Yalan” desin, elini Kuran’a ya da kutsal bildiği ne varsa ona basıp.

        O yüzden hiç kimse temiz bir lig istemiyor. Kimse “sert” yasalar istemiyor.

        O yüzden hiç kimse Futbol Federasyonu’nun başında Mehmet Ali Aydınlar gibi düzgün bir adamı istemiyor.

        Yalansa “Yalan” deyin.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Bir taşla birkaç kuş vurmaya çalışanlar, taşın kafalarına düşme ihtimalini de göze aldıkları zaman.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ