top of page

Be. Forever



Boşuna dememişler, gerçek dostlar yıldızlar gibidir; karanlık çökünce ortaya çıkarlar. Bu sayımızda sizi yaşadığımız tüm olumsuzlukları bir kenara bırakıp iki kadının çok özel dostluğundan ilham almaya çağırıyoruz. Beren ve Belçim’in yolculuğu, gerçek dostluğun en saf örneği... Kimi zaman uçuruma düşmemeleri için birbirlerini tutan, her şeye ve herkese rağmen özgürlüklerini yaşayıp delice koşan, erkek egemen dünyaya başkaldıran; yeri geldiğinde kalbi kırılan, çocuk olup saçmalayan, iki zıt kutup olsalar da hep ortada buluşan ve en sonunda birbirlerine sıkıca sarılıp hayata diğerinin gözünden bakmayı bilen tüm kadınları saygıyla selamlıyoruz. Mahizer Aytaş’ın Beren ve Belçim için hayal ettiği rüya gibi dünyayı Serkan Şedele’nin kadrajından izliyoruz.


Kuruçeşme’de bir dizi setinde tanışan iki genç kız... Yıllar içinde birlikte çalıştılar, eğlendiler, hayatın acı tatlı yanlarını, mucizelerini ve sırlarını paylaştılar; kısacası birlikte büyüdüler. On beş yıla yaklaşan dostluklarıyla hepimize ilham veren Beren Saat ve Belçim Bilgin artık birbirlerini dosttan öte kız kardeş olarak gördüklerini söylüyor. Bu kadar sıkı iki dost bir araya gelince bize de aradan çekilmek düştü. Beren’i en iyi Belçim, Belçim’i de en iyi Beren tanır dedik ve onları kendi hallerine bıraktık. Birbirlerine kendi seçtikleri soruları sordular ve ortaya çok samimi ve eğlenceli bir röportaj çıktı.



Belçim: Beren, nasılsın?


Beren: Çok iyiyim. Hazırım, başlayalım.


Belçim: Beren, dostluk senin için ne ifade ediyor? Dostluğu hayatında nereye koyuyorsun?


Beren: Dostluk; çocuklukta, ergenlikte biraz daha farklıydı; dostlarım hayatı tanırken yol arkadaşlarım gibiydi. Yıllar geçtikçe dostluk aileye dönüşmeye başladı. Yol arkadaşlığında her şeye rağmen benimle birlikte olan dostlarım artık ailem, hatta zaman zaman aile bireylerinden daha yakın hale geldiler. Dostluk kavramı artık benim için aileye dönüştü.


Belçim: Peki, senin sorun gelsin.


Beren: Bu soruyu Einstein’ın kızı Lieserl’e yazdığı mektuptan referans alarak soruyorum.


Belçim: Âşık olduğum bir mektup.



Beren: Evet, bu soru onun için geliyor. “Her şeyin üzerindeki evrensel güç sevgiyse”, sen de etrafındaki herkese koşulsuz sevgi üreten bonkör bir kaynak olduğun için soruyorum bunu sana... Senin için sevginin ters kutbu nedir; diğerleri tarafından negatif sayılabilecek ama seni manyetik bir güçle kendine çeken bir duygu var mı?


Belçim: Sevginin ters kutbunu düşününce tabii ki aklıma nefret geldi ama...


Beren: Nefret seni çeker mi kendine?


Belçim: Hayır, çekmez.


Beren: Peki, seni çeken ters duygu ne olabilir?


Belçim: Ters bir duygu değil ama şefkat olabilir beni çeken… Sevgiyle beraber şefkat, merhamet, güven, yargılamadan sevmek ve kabul etmek-…


Beren: Sevgiyi pekiştiren bütün o duygular...


Belçim: Evet. Tabii ki nefret olmasa sevginin varlığını da hissedemezdik ama nefreti deneyimlediğim zaman kendimi çok kötü hissediyorum. Yönümü sevgiye dönmeyi tercih ediyorum.



Beren: Peki, bir sonraki sorumuza geçelim mi?


Belçim: Geçelim. İlk ne zaman, nerede, nasıl tanıştığımızı hatırlıyor musun? Bu sorumuzun birinci kısmı... İkinci kısmı, ne zaman “Tamam, biz artık dostuz; birlikte yürüyen yol arkadaşlarıyız” diye düşündüğünü hatırlıyor musun?

Beren: Bizim ilk tanışmamız... Ben 21 yaşındaydım. Sen Tomris Hanım’la bizi sette ziyarete gelmiştin. Kuruçeşme’de tanıştık. Ama sonraki buluşmalarımızda hep şunu konuştuk; Ankara’da okul sonrası dershaneyi beklerken hep aynı Subway’e gittiğimizi, birbirimizi tanımadan, hep aynı zamanlarda, aynı yerlerde olabileceğimizi... Büyük ihtimalle aslında birbirimizi tanımadan önce karşılaşmış olduğumuzu...



Belçim: Muhtemelen Kuğulu Park, Tunalı Hilmi...


Beren: Tabii, o tesadüfler de var ama öbürü çok net; yan yana masalarda bile oturmuş olabiliriz. “Tamam, bu kadın benim hayatıma kalmaya geldi” hissi de galiba Hatırla Sevgili’den sonra, Güz Sancısı setinde oldu. Her şeyin bizim için biraz daha derinleştiği, ikimizin karavanda baş başa kaldığımız, sohbetlerin tonunun, renginin değiştiği zamanlar...


Belçim: Hatırla Sevgili’de birbirimizi sevmeye başlamıştık, zaten çok sevgi dolu bir setti ama birlikte çok fazla sahnemiz yoktu.


Beren: Evet, bir de orada hep çok kalabalıktık, kocaman genç bir ekiptik. Oranın rengi başkaydı ama

ikimizin baş başa kalıp sohbetlerin derinleştiği, paylaşımların başlayıp birbirimize destek olduğumuz zamanlar daha sonra geldi. Hangi yıldı acaba? 2007 galiba...


Belçim: Evet, o sohbetleri çok iyi hatırlıyorum. Benim için de o dönemdi. Sonra da benim için kız kardeş mertebesine gelmen Rodin’in doğduğu zamandı. Hayatım boyunca unutmayacağım birkaç gün, hastane odaları... Hatta bizim kriz anında “Rodin nefes alıyor mu?” diye bir anda panik olup gece yarısı İrem, ben, sen, Ayfer... Kapıyı bir açtık, dadı uyuyor. Ben ağlamak, gülmek ve telaş arası bir yerde sıkışmışken sen bir anda “Bir saniye, tamam o zaman” dedin, aldın Rodin’i kucağına, pat pat yapıp hem gazını çıkardın hem de bir güzel yeniden uykuya dalmasını sağladın. Muhteşemdi.


Beren: Evet, Rodin’in doğumu muhteşem bir dönemdi, daha da biz olduk. Gelelim diğer sorumuza... Ben aslında bu sorunun cevabını biliyorum; yıllar içerisinde o yolu birlikte keşfederken çok konuştuk ama diğerleri de senden dinlesin diye soruyorum. Birlik olmayı, bir olma duygusunu sen uzun uzun anlatırsın ya... Senin için nedir bir olmak?



Belçim Bilgin Elbise : Özgür Masur


Belçim: Aslında hepimizin aynı ruhu başka bedenlerde tecrübe ettiğine inanıyorum. Sen Beren olarak, ben Belçim olarak, herkes kendi bireysel hikâyesinde... Özde hepimiz aynıyız, duygular aynı. Bir olduğumuz nokta aslında kaynak, her şeyin başlangıç noktası... Ama bir şekilde hayatın bize geçirdiği kılıflar bu özden uzaklaşmamıza, bazı kalıplara girmemize neden oluyor zaman içerisinde. Bunların hepsinden sıyrılıp özde birbirimizle gerçek bir bağ kurabildiğimizde bir olma halini yaşıyoruz. Bir olma halini en iyi deneyimleyebildiğimiz ilişki türlerinden biri elbette dostluk... Birinin acısı senin acın, birinin mutluluğu senin mutluluğun; bunları kalbinde hiçbir engel olmadan hissedebiliyorsan, bu bir olmak aslında, birlikte büyümek... Aynı hikâyeleri yaşamana gerek yok. Mesela ikimiz de Ankara’da büyüdük ama birimiz ülkenin doğusundan gelen bir aileye, diğerimiz ise suyun öte tarafından ülkeye göç etmiş bir aileye mensup. Birçok kez ülke değiştirmemize, hikâyelerimiz çok başka türlü akmasına rağmen bir olmayı tecrübe ettik. Bir olmak; birbirimizin eli kolu olmak, gözü olmak bazen...


Beren: Evet, aynı bilinci, hatta bazen aynı bedeni paylaşıyormuşsun gibi hissetmek...


Belçim: Bir de bunun üzerine bizim seninle hayatta zevklerimizin, tercihlerimizin birçok konuda benzerlik göstermesi de enteresan. Bu da işte, “Acaba ruh ikizi denen şey bu mudur?” diye düşündüren bir şeydi bize zaman zaman.


Beren: Bir yandan da hep şöyle düşünüyorum. Hayat bize hep birbirimiz üzerinden madalyonun öteki yüzünü deneyimleme fırsatı da verdi. Sen daha erken aile tercihinde bulundun, ben hep kariyer tercihinde bulundum. Madalyonun öbür yüzünü yaşasak ne deneyimlerdik tecrübesini hayat bize yaşatmış oldu.


Belçim Bilgin: Kazak : Wandering / V2K Etek : Hakaan Yıldırım


Belçim: Peki, sence dostluğun hayatta karşılaşabileceği engeller neler olabilir, dostluk sınavlarını nerelerde verir?


Beren: Bizimki bence çok ciddi bir sınavla başladı. Ben hep şunu hatırlıyorum; bizden önceki üstatlarımız sık sık “Sanatçıdan sanatçıya dost olmaz” derdi. Bu sürekli duyarak büyüdüğümüz bir nasihatti, popüler insanların birbiriyle dostluk kuramaması... Biz de bu kültürden gelmemize ve sette tanışmamıza rağmen, üstelik bir de aynı rollere uygun; aynı yaşlarda, benzer fiziksel özelliklere sahip iki genç olarak, aynı projede yola başlamamıza rağmen hiçbir zaman aramızda o rekabet hissi olmadı. Bence biz en büyük imtihanımızı en başta birbirimizle gurur duyabilerek verdik.


Belçim: Galiba orada en büyük şansımız birlikte Hatırla Sevgili’nin setinde çalışmamız oldu. Çünkü hepimiz birbirimizi çok severek ve inanarak başladık. Tomris Abla’nın yarattığı büyüydü o... Hepimizi tek tek seçmesi... Bir de ustalarımızın bize öğrettiği o kadar çok şey oldu ki biz de o küçük bahçede arkadaş olmayı, birbirimizi sevip korumayı kendimize şiar edindik.


Beren: Evet, Hatırla Sevgili hepimize kolektif gücü öğretti. Galiba dostluk bir de yıllarla ve hayatın dönemleriyle fazlaca sınanıyor. Çünkü hem bireyler çok değişiyor hem de dünya o kadar hızlı değişiyor ki dostluklar değişimin kendisiyle imtihan veriyor. Öğrenciyken biri oluyorsun meslek sahibi olunca başka biri; şehrin, ülken, sosyal çevren değiştiğinde başkalaşıyorsun, hayatına biri girdiğinde bambaşka olabiliyorsun. Evlenmek, ebeveyn olmak; bunların hepsi ayrı bir aşama ve oralarda çok ciddi kişisel sınavlar var. İki insan da ayrı ayrı dönüşürken beraber yürüyebiliyorlar mı?


Belçim: Evet kesinlikle, birlikte dönüşebilmek; birlikte dönüşmesen bile diğerinin dönüşümüne tanık olmak, değişimine anlayışla destek olmak ve onu onurlandırmak.



Beren: Peki, bir tane seç demek zordur ama senin için biricik bir sevgi şarkısı var mı?


Belçim: İlk aklıma gelen “Imagine”. John Lennon, varoluşla ilgili tüm hayallerimi bir şiire sığdırmış. Hayal etmek ve daha iyisini yaratmak mümkün diyen bir şarkı olduğu için... Senin için?


Beren: Benim için de bir John Lennon şarkısı. Dünyanın en minimal sevgi şarkısı olduğunu düşünüyorum, çok az İngilizce bilen birinin bile anlayabileceği sadelikte, “Love” diye bir şarkı...


Belçim: O şarkıyı biliyorum, Rodin’e çok dinletiyorduk hatırlıyor musun bebekken?


Beren: Evet doğru, şahane bir aşk şarkısı.


Belçim: İkimiz birlikte bir bilim kurgu filminde oynuyoruz, süper güçlerimiz ne olurdu?


Beren: Seninki kesin sevgiyle ilgili bir şey olurdu. Böyle ışıklar, parıltılar saçarak dolaşırdın (gülüşmeler). Dünyanın sevgiyle olan imtihanına müdahale eden bir süper kahraman olurdun diye tahmin ediyorum.


Belçim Bilgin Elbise : Valentino Body: COS Şal : COS Şapka : Fey


Belçim: Çok güzelmiş.


Beren: Benim de herhalde spiritüel bir gücüm olurdu. Tam gücüm ne olurdu bilmiyorum ama insanlığı birazcık daha kendi potansiyel gücüne döndürmeye çalışan bir süper kahraman olmak isterdim.


Belçim: Güzel olurdu. Belki öyle bir yere doğru gidiyoruzdur, Beren.


Beren: Evet, belki de...


Belçim: 2020’de artık spiritüellik uzak bir hülya veya aşkınlık ifadesinin ötesinde, hayatın her anlamda bir parçası olmaya başladı sanki...


Beren: Galiba 2020 sahip olduğumuz süper kahramanların da itibarını zedeleyen bir yıl oldu. Ben de fiziksel güçlerin ötesinde bir şey isterdim.


Belçim: Aslında Atiye ile yaptın bunu. Zaman mekân büküyoruz (gülüşmeler).


Beren: Evet, Atiye ile yaptık. Ama biraz daha fantastik bir şey. Doctor Strange gibi...


Belçim: Favori kahramanın Doctor Strange mi?


Beren: Evet, ikincisini bekliyorum sabırsızlıkla.


Belçim: Evet Doctor Strange benim de favorim.


Beren: Son sorum. Benim bir huyumu değiştirebilecek olsan neyi değiştirirdin?


Belçim: Hiçbir şeyini değiştirmeni istemezdim. Gerçekten, sen sensin. Ama ikimize gelirsek, mesela bazen benim aşırı coşkuma karşın senin aşırı mesafeli oluşun bazı konularla ilgili... Aslında ortada buluşmamız lazım; benim biraz ateşi kısmam, senin de biraz harlaman lazım. O mesafeli duruşla ilgili bir şey olabilirdi ama hayır, onu da istemezdim. Seni böyle çok seviyorum.


Beren: Tamam o iş bende (gülüşmeler).




Fotoğraf : SERKAN ŞEDELE

Styling: MAHİZER AYTAŞ

Saç: ALİ YILANCI

Makyaj : ÇİĞDEM YARTAŞI

Styling Asistanı: MUHAMMET BOZKURT

Saç Asistanı: HÜSEYİN ALTUN


bottom of page