1001 нощи -Започнахме втора година , а Приказката ни живо продължение има - 126

  • 47 366
  • 729
  •   1
Отговори
# 615
# 616
# 617
# 618
# 619
# 620
# 621
  • Мнения: 3
ЕДНО СТАРО ИНТЕРВЮ НА БЕРГ.    bouquet

‘Sadece rahat bırakılmak istiyorum’



RADİKAL CUMARTESİ / 04/10/2008

Evlenmeye hazırlandığı sevgilisi balet Tan Sağtürk’le ilişkilerini ‘istisnai bir neden’le bitirdiğinden beri zor günler yaşıyor belli ki. Kafası, “Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?” sorusuna “Bu aralar biraz sinirli ve karamsarım” diye cevap verecek kadar karışık. ‘Binbir Gece’ dizisinin Şehrazat’ı Bergüzar Korel’le kendisinin tabiriyle zaman zaman ‘bir terapi’ye dönüşebilen bir söyleşi yaptık; ailesini, iç hesaplaşmalarını, kurallarını, kayıplarını, kazançlarını, sıkıcı biri olup olmadığını konuştuk...

Bugüne kadar yaptığınız röportajlarda size sorulmayan, sorulmasını istediğiniz bir soru kaldı mı?
Bunu röportajın ilerleyen dakikalarında, röportajın gidişatına bağlı olarak cevaplayabilirim. Belki de, kim bilir o sorularla dolu bir röportajdır bu...

Peki ‘Hiç böyle bir şey sorulur mu yani’ dediğiniz bir soru oldu mu?
Genelde aslında röportajlarda çok seçici oluyorum. Dolayısıyla istemediğim bir şey geldiği zaman kırmadan, çok güzel bir şekilde refüze edebiliyorum. Ama arada şunu düşündüğüm oluyordu; ‘Neden insanları ilgilendirsin ki böyle bir şey?’ Buna karşılık söylenense genelde ‘Okuyucularımız bunu merak ediyor’. Allah Allah, neden okuyucular böyle bir şeyi merak eder ki diyordum kendi kendime. Genelde tahmin edersiniz ki özel hayatım üzerine oluyor bu sorular. Bu mesleğin içinde avantajlarınız ve dezavantajlarınız var. Bizim üç senedir yapmaya çalıştığımız şey, dezavantajları avantaja çevirmek. Bilinçli yaptığım röportajlarda böyle bir durumla karşılaşmadım şimdiye kadar ama televizyonda, mikrofon uzattıklarında bir şey söylediğim zaman artık nasıl kesip kırpıyorlarsa onu; ‘Ben böyle bir şey mi söyledim’ dediğim çok oldu.

Önyargı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Önyargı eşittir insanların kafasındaki Bergüzar Korel diyebilirim. Beni tanımadıkları için veya ben iş dışında kendimi tanıtmayı seçmediğim için insanlar bana büyük bir önyargıyla yaklaşıyorlar. Nedir bu önyargılar? Mesela belki geldiğinizde, beni görünce siz de şaşırmış olabilirsiniz. Böyle birinin geleceğini düşünmüyorlar, çok daha başka bir insan bekliyorlar. Bu, yolda yürürken bir teyzeden gelen ‘Ay sen aslında o kadar güzel değilmişsin’ de oluyor, ‘Sen aslında ne kadar güleryüzlüymüşsün’ de.

İçinde büyüdüğünüz aile ortamından konuşalım mı biraz?
Hadi konuşalım... İnsanlara garip geliyor ama hakikaten çok normal bir aile ortamında büyüdüm. Bir kere babamdan çok çekinirdik, belki de böyle baktığınızda çok normal değil aslında, artık aileler daha modern. Tüm bu çekinceye rağmen ailemle her şeyi paylaşırdım, mesela bir erkek arkadaşım olduğu zaman anneme ‘Anne, ben bunu babamdan saklayamam’ derdim. Gerçi söylediğim zaman tüm özgürlüğüm kısıtlanırdı ama ben yalan söylemesini pek beceremezdim. Yüzümden gözümden anlaşılırdı veya bir yerde bir mektup unuturdum yani mutlaka yakalanırdım. Annemle babamın büyük bir aşkı vardı, bu beraberinde büyük saplantıları da getirirdi ama bir şekilde onların ilişkisi bana çok yardımcı olmuştur. Bayram, yılbaşı, tatillerde hep beraber olunurdu, tek başına bir şey yapmak mümkün değildi. Yemek için aynı saatte masaya oturulurdu, bu durum bir tek ben konservatuvara girdiğimde, geliş gidiş saatlerime bağlı olarak değişti. O dönemlerde de babam beni camda beklerdi, eve geç kaldıysam sokaklara çıkar, beni arardı. Annem çok idareci bir anneydi, ablamsa çok küçük yaşlarda çalışmaya başladığı için kendi otoritesini koymak isterdi ve genelde çok çatışırlardı babamla. Ailenin en küçüğü olmak zaman zaman çok can sıkıcı olsa da, baktığımda yanlışları ve doğruları çok net görebildiğimi fark ediyorum.

Birbirini çok seven anne ve babanın çocukları olmak bence çok zor, bununla nasıl başa çıktınız?
Ben annemle babamı bir kere dudaktan öpüşürken gördüm. Bir yılbaşını kutlarken, sadece bir kez, böyle bir şeyi gördüm. Benim resmen dünyam karardı, bir süre ikisiyle de konuşmadım. Neyi kıskandım bilmiyorum, mesela ben babamla evleneceğimi düşünüyordum küçükken, acaba bu durumu mu kıskandım yoksa ten temasını mı kıskandım? Hiçbir fikrim yok, halbuki sen nasıl doğdun düşünmüyor musun diyorum kendime.

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Bu aralar biraz sinirli ve karamsarım. Mesela sokağa çıktığımda eskiden severek gittiğim yerlerden daha az zevk alıyorum. Çünkü belli bir değişimin içine girdiğimi artık daha net anladım. Bir şeylerin artık çok geride kaldığını, ‘Ya, bizim zamanımızda böyleydi’ cümlesini benim kurduğumu fark ettim. Benim zamanımda görüntülü telefon yoktu, internet yoktu, chat yoktu... Çocukluğumda yaptığım şeyleri şimdi yapmaya kalktığım zaman, mesela Nişantaşı’nda bir erik ağacı görüp tırmandığım zaman insanlar garip karşılıyorlar. Geride kaldı bazı şeyler, ama bu durum benim inanılmaz sinirimi bozuyor. Bu şu anlama geliyor, demek ki benim güzel bir çocukluğum oldu. İlgi alanı çok dağınık bir çocuktum, biraz babam da beni bu anlamda şımarttı. Her şeyden biraz biraz deneyimledim. Özgür ve mutlu bir çocuktum. Sorgulayan bir çocuktum ve bu durum hâlâ da devam ediyor.

Kendinizi sık sık sorgular mısınız?
Çok... Bazen kendime yabancılaştığım anlar oluyor. Mesela sesim yabancı geliyor, hareketlerim yabancı geliyor, ben yabancı geliyorum. Yaptığım her şeyde kendimi çok sorguluyorum, yalnız olsam bile bu durum beni çok yoruyor. Bazen bir koltuğa oturup düşündüğüm zaman, çok yorulduğumu ve hemen uyumak istediğimi fark ediyorum. Beynim sürekli çalışıyor ve mütemadiyen yaptığım her şeyi, çevremde olan biteni, bu olan bitenin içindeki yerimi sorguluyorum. Şu aralar, hayat benim için gerçekten bu kelime; ‘sorgulamak’ diyebilirim.

Herkesin sizinle uğraştığı anlarda, siz nelerle uğraşıyorsunuz?
Kendimle uğraşıyorum. Tam o noktada en önemli şeyin ‘kendim’ olduğu geliyor aklıma. Devreye şöyle bir pişmanlık giriyor; ‘Neden bunu düşünmek, anlamak için, böyle bir zamanı bekliyorsun?’ Yani, ‘İlla kötü bir şeyler mi olması lazım, illa seninle uğraşmaları mı lazım bunu hatırlaman için’ diyorum kendime ve aslında yine kendimle uğraşıyorum o dönemde. Yüksek sesle tekrar ediyorum kendime; ‘Bunu yaptın, bunu yaptın ve bunu yapıyorlar’. Sonra benim bir çöp kutum var, ona atıyorum onları. Atıyorum ama yok edemiyorum, sorun orada. Gün geliyor, yine o çöp kutusunu çeviriyorsunuz, en dipte olan tüm düşünceler en üste çıkıyor. Ve o zaman onların altında eziliyorsunuz.

‘Haddini bilmek’ hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bunu çok rahat bir şekilde söyleyebilirim... Belki insanlara megalomanlık olarak gelebilir bu, ama varsın olsun. İlk tanınmaya başladığım günden beri, benim otokontrolüm bu kalıptır. Başına gelen her tür güzel yenilik senin ayaklarını yerden kesebilir ve sen boyundan büyük cümleler kurabilir, küçük dağları yarattığını düşünebilirsin. Sana ödüller verildiğinde o ödüllere inanabilirsin, kendini rakipsiz görebilirsin... Bunu, başıma her ne gelirse gelsin hiçbir zaman yapmayacağım. Şu ana kadar sadece bir iş yaptım, insanlar diğer yer aldığım projelerden beni çok net hatırlamıyorlar. Çok insanla karşılaştırıldım, çok güzel yakıştırmalar yapıldı ama ben tüm bu anlarda hep haddimi bilmem gerektiğini düşündüm. Daha yaptıklarımın üzerinden çok zaman geçmesi gerekiyor, çok fazla okumam, çok fazla insan tanımam gerekiyor.

İnsanların sizin hayatınızla ilgili haddini bilmeleri hakkında...
Kendi yaşantımda, haddini bilmez kimseyle karşılaşmadım. Ama tabii işte bu boyalı magazin durumlarında, yakıştırmalarında böyle çok kişiyle, çok şeyle karşılaşıyorum. Genelde sessiz kalıyorum, biliyorum ki bir kesim var ve onlar diyor ki; ‘Bize ne ya!’ İşte beni bu kesim ilgilendiriyor. Bu yakıştırmalara cevap vererek hem kendimi, hem bu olayları hem de onları çok ciddiye alıyormuş gibi görünüyorum.

Peki şu sıralar işiniz dışında size yöneltilen kameralar nereye dönüp baksa mutlu olursunuz?
Bu güzel ve zor bir soru! Yazın dört ay boyunca Türkiye’nin belli şehirlerine gidip çocuklarla tiyatro çalışması yaptık ve peşimize kameraları takıp orada çocuklarla yaptığımız çalışmayı göstermedik. Mesela basın bununla ilgilendi ama benim kiminle birlikte olduğumdan daha fazla ilgilenmedi.

Hayatta çok çaresiz kaldığınız anlarda, bu durumdan kendinizi nasıl kurtarırsınız?
Hemen annemin yanına sığındığımı veya onu aradığımı görüyorum. En çaresiz kaldığım an, babamı kaybettiğim andı. Hayatta her şeyin bir çaresi var diye bir şey olmadığını o zaman anladım. Bu süreçte de kendimle uğraşmaya başladım, kendime döndüm. Beni o çaresizliğimden kurtarmak için Tanrı bana bir armağan verdi, bir işe başladım ve kendimi onunla avuttum.

Batıl inançlarınız var mı?
Mesela aynayı kırsam, ‘Eyvah, yedi sene uğursuzluk peşimi bırakmayacak’ diye düşünürüm.

Başkalarına klişe gelen, sevdiğiniz bir yönünüz var mı?
Belki devamlı insanlara ‘İyi düşünmeye çalış’ demem, artık onlara klişe gelmeye başlamış olabilir. Bu yönümü severim, çünkü iyi düşünmenin bir zararını görmemişimdir.

Peki ya kurallarınız...
Oo, çok var! Her anlamda var. ‘Koltuk üzerinde yemek yenilmesini istemiyorum’dan tutun, tuvaletimde sigara içilmesine kadar arkadaşlarımı sinir edebilecek kurallarım var. Mutlaka haftada birkaç gün annemde kalmak, kıyafetlerimdeki kurallarım, ilişkilerimdeki kurallarım; bu böyle sonsuz devam edebilir.

Kıyafet demişken, modayı yakından takip eder misiniz?
Dizide sürekli ağır giyindiğim için, diğer zamanlarda bedenimden iki-üç beden büyük pantolonlar ve spor ayakkabılarımla görüyor insanlar beni. Modayı çok takip ettiğimi söyleyemem ama demirbaşlarım vardır. Mesela dolabımda Diane von Fürstenberg’in çok güzel elbiseleri vardır, Chanel’in klasik siyah beyaz babetleri vardır, her ne kadar taklitleri fazlalaşsa da her giydiğimle uyum sağlayan Louis Vuitton çantalarım vardır. Trençkotları çok severim, dolabımın olmazsa olmazlarındandır.

Bir şeyle ilgili karar vermeniz ne kadar sürer?
Karar vereceğim şeye bağlı ama son zamanlarda artık daha netim. Eskiden kararsızlıklarım oluyordu, somut ve soyut çok şey kaybettiğim için hayatta şimdi çok fazla kaybedeceğim şeyin olduğunu düşünmüyorum.

Nedir bu kaybettiğiniz soyut ve somut şeyler?
Az önce konuştuğumuz şey vardı ya; insanları kırmak istememem, ama onlar beni kırarken sessiz kalıp içime atmam. Artık karar verip kafamdakini söylüyorum, çünkü onlar zaten beni kaybetmeyi göze alıyorlarsa benim kaybedecek hiçbir şeyim yok gibi geliyor. Bu, somut olan için söyleyebileceğim. Soyut ise bir şeyi çok istediğim zaman, ertesi gün veya bir zaman sonra o isteğim azaldığında çok moralim bozuluyor. O duyguya veya o her neyse işte ona sahip olsam da bir şey değişmiyor. Buradaki zaman mevzusunu gitgide kısalttığımı fark ediyorum. Anlık olana, o ana daha yakın hissediyorum kendimi, çok net karar veriyorum bu yüzden. Son bir senedir böyleyim diyebilirim.

Sizi son bir senedir bu ruh haline büründürenler net olarak görünüyor mu?
Özel hayatımda yaşadığım bütün tecrübeler, hayal kırıklıkları ya da mutluluklar bu hale gelmeme sebep oldu açıkçası.

Nefret ettiğiniz şeyi yapan insana karşı davranış sınırlarınız nedir?
Yokmuş gibi davranırım, sadece belki terbiyesizlik etmemek adına bir merhabam olur. Onun dışında, o yoktur benim için.

Başınıza gelmesinden en korktuğunuz şey ne?
Annemi kaybetmek herhalde... Onun dışında, herhangi bir konuda haksızlığa uğrayıp insanların buna çok inanması diyebilirim. Son zamanlarda çok yaşadığım bir şey ve bundan gerçekten korkuyorum.

Şu anda burada olmasaydınız nerede olurdunuz?
Evimde olurdum... Bir tarafımda kedim, bir tarafımda köpeğim, ya kitap okuyor ya da film izliyor olurdum.

Yapmak zorunda olup en nefret ettiğiniz şey ne?
Sevmediğim insanlarla konuşmak zorunda olmak, zaten konuşmuyorum böyle anlarda.
Nerelere gidersiniz, size sıkça bir mekânda rastlamak mümkün müdür?
Bu artık geyik bir mevzu oldu biliyorum ama suşi çok sevdiğim için ve özellikle oranın suşisini çok sevdiğim için haftada iki kez mutlaka Akmerkez Home Store’a gidiyorum. Kuruçeşme Aşşk kafeye sık sık giderim. Eskiden çok gezerdim, geceleri de çıkardım ama artık hiç çıkmıyorum geceleri. İstanbul’da çok rahat olamıyorum. Mesela yazın Çeşme’de Paparazzi diye bir mekân keşfettik, keşke İstanbul’da öyle bir yer olsa ama yok, bulamıyorum.

Birinin ne yapacağını tahmin etmek, pek sürprizlerle karşılaşmamak o kişiyi sıkıcı kılar mı? Yoksa buradan çıkarabileceğimiz başka bir yorum daha olur mu?
(Gülüyor) Ben kesinlikle sıkıcı biri değilim, gerçekten, üstelik sürprizlerle dolu da bir insanım. Ama nedense son zamanlarda, konuşmak istemiyorum ama birtakım arkadaşlarımızın beni ‘çok sıkıcı’ diye nitelendirmesi kendilerinin sorunu diye düşünüyorum. Ekranda gördüklerini, gerçek hayatla maalesef çok bağdaştırıyorlar. Ben üç senedir, bir karaktere can vermeye çalışıyorum ve bu bir iş. Bu durum gerçekten artık çok sıkıcı bir hal almaya başladı. Oynadığım karakter çok fazla renklerini belli eden bir karakter değil. Onu ilk günkü kadar sevdirmek, ilk günkü kadar başarılı olmaksa gerçekten zor bir şey. Zaman zaman tökezlediğim, belki başaramadığım çok oluyor. Ancak bunu, benim hayatıma eşitlemeleri çok canımı sıkıyor. Artık bu konuda konuşmaktan çekinmemeliyim diye düşünerek bu kadar net konuşuyorum sizinle. Hani röportajın başında, ‘haddini bilmek’le ilgili konuştuk ya, bu insanlar artık hadlerini bilsinler istiyorum.

Şehrazat, prensipli ve önyargılı bir karakter. Tam duruma alışıyor derken yeni bir önyargı sokuyor hayatına. Bu durum 1001 gece sürecek mi?
Önyargılı ve köşeli bir karakter olmasına takılıp ilk bölümdeki sıkıntılarını unuttuk Şehrazat’ın. Çok genç yaşta kocası ölmüş, çocuğunu tek başına büyütmüş, çocuğu kanser olmuş, zaten anne ve babasını kaybetmiş... Yani bu kadının şu anda ayakta durup birine aşkım diyebiliyor olması, nefes alıyor olması bile çok zor. Bu durum, neredeyse on sene içerisinde yaşanıyor. O bir karakter ve ben onu oynamaya çalışıyorum, demek ki senaristlerimiz öyle uygun görüyor.

‘1001 Gece Masalları’yla ‘Binbir Gece’ dizisi arasında benzerlikler görüyor musunuz?
Bakın, bunu da batıl inançlarımın arasına katabilirsiniz. ‘1001 Gece Masalları’nı okudum ama tamamını malum sebepten ötürü bitirmeye korktum.

Dizinin sonunda Onur ölecek mi yani?
Aynı şeyi ben de düşünmüştüm, düşünmedim değil. Ama böyle bir şey olacağını sanmıyorum. Günümüze çok uyarlanmış bir hali, Şah Şehriyar’la Onur’un çok benzerlikleri var. Yanlış hatırlamıyorsam Şehrazat onunla yattıktan sonra diğer kızlar gelecek. Bir yandan da aslında diğer kızların hayatını kurtarmak için masalları anlatmaya başlıyor. Bu dizideki fedakârlıklarla o masallarda Şehrazat’ın yaptığı fedakârlıklar çok benzerlik gösterebiliyor. Diğer kızlar ölmesin diye Şah Şehriyar’a masallar anlatması, belki de eşittir oğlu ölmesin diye Şehrazat’ın Onur’la birlikte olması...

Mutlu olmak için neler yaparsınız, biri ya da bir durum için kendinizden taviz verir misiniz?
Kendimden vazgeçebilirim... Çok sevdiğim insanlar için, kendi önceliklerimden vazgeçtiğim çok oluyor. Ama prensiplerimden, kurallarımdan vazgeçmek şu ana kadar başıma gelmedi, umarım da böyle bir şey olmaz. Annem, ablam, yeğenim ve o bahsettiğim kız arkadaşlarım için hiç  düşünmeden kendimden taviz veririm.

Rahat rahat sokaklarda yürüyebiliyor musunuz?
Çok dikkat çekiyorum, bir yere arkadaşlarımla gittiğimde, çok güldüğüm zaman çok dikkat çektiğimi biliyorum. Bu durum benim için artık o kadar problem olmuyor, sonuçta bu işe başlarken bu durumu ve aslında birçok şeyi kabullendim. Şimdi kalkıp da İstanbul’u bu yüzden yaşayamamam gibi bir durum söz konusu değil. Kendi kendine belli şeyler geliştiriyorsun mesela; yolda nasıl yürüyeceğinden hangi saç şeklini yaptığında tanınmayacağına kadar birçok şey öğreniyorsun.

Şu sıralar ruh halinizi en iyi hangi kelime tanımlar?
Siyah...

‘Ya tavada yüzüm bir yere çarpsa!’
Geçen gün arkadaşlarımla lunaparka gittik, Ramazan olduğu için kapalıydı. Lunaparkı açtırdık. Herkes tutturdu tava diye bir şey var, hep birlikte ona bineceğiz diye. “Ben o tavaya konservatuvardayken bindim, her yerim morardı ve bir daha binmeyeceğim” dedim. Tava, bildiğin tava yani seni böyle sallıyor. Sonra kendime; n’apıyorsun dedim ya, sen oyuncusun. Buradan düşsen, kafana gözüne bir şey olsa n’apıcaksın! Arkadaşlarım da bizimle hiçbir şey yapmıyorsun falan diye şikâyet ediyorlardı. Tavadan indiğimizde ‘Bakın’ dedim, ‘Beni dinleyin. Bu tavada benim yüzüm bir yere çarpsa, bacağım kırılsa ne olur?’ Onlar gayet rahat bir şekilde ‘N’olucak canım, nasıl olsa ona uygun senaryo yazarlar’ diyorlar. Düşünsenize; evden çıkmışım sapasağlamım, sonra havaalanında ayağımda alçıyla mı oynayacağım! Çok dürüst konuşmak gerekirse, sizin de bildiğiniz kadarıyla o kadar garip şeylerle uğraşıyorum ki şu aralar. Evden çıkmıyorum, sinemaya gidemiyorum, festivale bilet bile alamadım. Yeni eve taşındım, evde iki tane çocuğum var, kedim Likör ve köpeğim Oğlum, onlarla uğraşıyorum.

‘Ayrılık sebebi evlilik sözleşmesi değil’
Birçok şey yazılıp çizildi.
26 yaşındayım ve her normal insan gibi bir ilişki yaşayabilirim, bu ilişki bitebilir, bütün bunlar çok normal... Bunun altında insanları rencide edecek, hem beni, hem üçüncü kişileri rencide edecek haberlerin yayınlanması, bugün sizinle sıkça konuştuğumuz ‘haddini bilmeyen’ grubun işi.
Beni, ailemi ve çalıştığım şirketi bunlar içerisinde en çok rahatsız eden, kariyerimi en çok zedeleyecek olan, evlilik sözleşmesidir. Ne bahsedildiği kadar büyük paralar alıyorum, ne bahsedildiği gibi yeni bir arabam var, ne de bahsedildiği gibi yeni bir ev satın aldım. Bu bilinçsizce yapılan haberler, beni birçok kuruma karşı da, insan olarak da zor durumda bırakıyor.
Her normal insan gibi ben de şu anda bu ayrılık dönemini yaşıyorum. Ve bu dönemde gerçekten sadece rahat bırakılmak istiyorum. Bunun kimseyi ilgilendirmediğini düşünüyorum. Bu durumun altında başka nedenler aranırken, başka insanlar da çok zor durumda kalıyorlar.
O insanlara da yazık...
Benim ilişkimin neden bittiğinin dışında, birçok konu konuşulabilir. Beni en çok delirten konu, bu evlilik sözleşmesi oldu. Benim ilişkimi bitiren şey bu değildi, böyle bir şey gerçekten asla olmadı. Çıkan birçok söylenti gibi, bu da yalandı.
Bu konuyla ilgili hiç konuşmadım, ilk defa size bunu söylüyorum ve bir daha da bu konuyla ilgili benim ağzımdan hiçbir açıklama çıkmayacak.
Şimdi bunu söylememin sebebi ise bu röportaj benim çok kaale aldığım bir röportaj olduğu içindir, asla kendimi aklamak için söylemiyorum yani...

‘Ağlayabildiğimde mutlu oluyorum’
O kadar fena bir dönemde benimle bu röportajı yapıyorsunuz, öyle sorular soruyorsunuz ki her an bu bir terapiye dönüşecekmiş gibi geliyor... Mesela, yaşadığım birtakım zorluklarda, kız arkadaşım geliyor ve bana şunu söylüyor;
‘Ya Bergüzar, sen güçlüsün, bunu mu atlatamayacaksın?’ Baktığım zaman şunu görüyorum, insanların kafasına güçlü, genelde her şeyi kaldırabilen, her şeyi kontrol eden bir Bergüzar portresi resmetmişim. Benimle resmen, ‘Ay artık bu kadar da Pollyanna, bu kadar da iyi olma’ diye alay ediyorlardı.
Dışarıdan bu kadar sert, bu kadar keskin ve köşeli görünmemin sebebi belki de içeride gerçekten duygusal bir Bergüzar’ın olmasından kaynaklanıyor. Hayatıma çok zor insan alıyorum ve artık beni kırdıklarında, bir o kadar da çabuk çıkarmayı öğrendim. Eskiden bunu yapamadığım için sürekli üzülüyordum, çok ağlıyordum. Şu anda mesela keşke yine o kadar ağlayabilsem diyorum. İçimdeki bazı şeyler artık o kadar nasırlaşmış ki çok ağlayamıyorum. Ağlayabildiğim zamanlarda mutlu oluyor, rahatlıyorum.

# 622
# 623
# 624
# 625
# 626
  • Мнения: 4
БЛАГОДАРЯ ВИ, че ВИ има!!!  Hug newsm51

# 627
# 628
  • Мнения: 4
fresh13 Благодаря и на Теб!  Hug newsm51


Благодаря на Всички за доброто настроение!  Hug newsm51

# 629
  • Мнения: 23 398
Нямам време да преведа голямото интервю с Берг. Има интересни моменти, въпреки, че е старо, а и много от нещата вече не са същите. Днес най-малкото отговорът й на този въпрос би бил съвсем друг. Simple Smile

Репортер: Коя дума най-точно описва eмоционалното Ви състояние днес? (два месеца преди началото на връзката й с Халит)

Берг: ЧЕРНО.

Берг казва също, че се надява да не й се налага да потъпква собствените си принципи и правила, но за майка си, сестра си, племенницата си и най-близките си приятелки би пожертвала всичко.

Общи условия

Активация на акаунт